Osaka’lı Makie hayatını anlattığı romanında bakın neler diyor. Okudukça insanın her yerde aynı olduğunu, temel duyguların benzerlik taşıdığını anlıyoruz. Ayrıntılardaki farklılıklar ise ilgi çekmeye yetiyor.
Doğduğu şehirde insanların biri birinden habersiz olduğunu vurgulaması alışkın olduğumuz bir durum. Japon geleneklerini anlatırken; iyi olanlarını almalı, kötü olanlarını terk etmeliyiz diyor. Aile hayatının kutsallığı konusunda bizimle benzer vurguları yapıyor.
İnsanların milliyetleri ve yetiştikleri kültürlerinin yaşamlarının doğal parçası haline geldiğini, başka kültür ortamında yaşasalar bile kendi kültürlerinden kopamadıklarını aktarıyor. Japonya ve Amerikada’ki eğitim hayatında karşılaştığı
Türk arkadaşlarının etkilerini bizlerle paylaşıyor.
İnanç ve anlayıştaki zorlamaların geri tepme etkisi bulunduğunu, yasaklara ve yeniliklere karşı insanların tepki gösterdiğini söylemesi bizi şaşırtmıyor.
Türk arkadaşlarının inanç dünyasını nasıl değiştirdiğini, insanların düşünce ve inançlarının yüz ifadelerine yansımasını anlatırken ona hak veriyoruz. Başkalarının hatalarını küçük, kendi hatalarımızı büyük görmemiz anlamındaki tavsiyelerine katılmamak mümkün değil.
Japonların, 14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıkan ve on bir ay sonra 07 Haziran 1890 tarihinde Yokohoma Limanına ulaşan Ertuğrul Firkateyni ile ilgili hatıraları saygıyla anmaları, aramızdaki dostluk bağının bir parçası olarak vurgulanıyor. Firkateynimizin 16 Eylül 1890 tarihinde Japonya’dan ayrılmasından kısa süre sonra Kushimoto açıklarında fırtınaya yakalanarak batması ve Amiral Osman Bey dâhil 580 denizcimizin hayatını kaybetmesi, sağ kalan 65 denizcimizi Japonların sahiplenmesi konusundaki bilgiler bizi duygulandırıyor. Bu trajik olayın Türk-Japon ilişkilerinin temelini oluşturduğunu anlıyoruz.
Makie’nin Müslüman olduktan sonraki düşünceleri ve bunu hayatına yansıtmadaki tutumu bizi de düşüncelere sevk ediyor. Kendimizi sorgulamak ihtiyacını duyuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder