Kırk sene sonra bugün yine okulumun önündeydim.
Hayatımda başka hiçbir yer senin kadar derin izler bırakmadı. Kimliğimi sende kazandım. Geleceğim orada şekillendi. Senden sonra İstanbul’da yaşamaya karar verdim. Boğaz Köprüsünün üzerinden her geçişimde gözüm seni aradı. Bugün
hemen önünden doya doya sana baktım.
Yetmişli yıllarda, önce küçük bir vatandaş olarak kapından içeri girmiştim. Çocukluktan yeni çıktığım dönemde yuvamız olmuştun. Arkadaşlığın önemini, takım olma bilincini, aidiyet duygusunun ne demek olduğunu, aileden uzakta ve gurbette olmanın anlamını orada öğrenmiştik.
Kırk yıl önce okulun önündeki yol ancak iki aracın geçişi için yeterliydi. Binanın ön tarafındaki büyük merdivenlerin bulunduğu yerde, tek araç geçebildiği için arabaların biri merdivenin bir ucunda bekler diğeri ise geçiş yapardı.
Aynı yıllarda yolun denizle birleştiği kıyı şeridine konulan dev beton bloklarla yol genişletilmişti. Bugün kullanılan yol o dönemden kalma genişliği ile kullanılmaya devam ediyor.
Arkadaşlarımla birlikte yetmişli yılların ilk yarısında okuldan mezun olmuştuk. Karşılaştığımız her zaman konularımızdan birisini de okulumuz ve oradaki sıcaklık oluşturmaya devam ediyor.
Yıllar sonra iki binlerin başlarında okuluma yönetici olarak atanmıştım. İki yıl büyük onurla “Şanlı Yuva”da görev yaptım. Ergenlik dönemini yaşamakta olan yeni gençlerin yetişmesine katkı sağlama gayreti içinde olmuştum. Konutumuz okul sınırları içinde olduğundan, zamanımın tamamına yakını okul içinde geçiyordu. Her sabah okulun ana kapısından içeri girerken duvarların bir şeyler söylediği hissi içinde görev yapmıştım. Tarihi geçmişi uzun olan okulun tanıklık ettiği olaylar, yetiştirdiği önemli şahsiyetler, içinde halen eğitim almakta olan gençlerin geleceğe hazırlanmasının yüklediği sorumluluk duygusu günlük hayatın akışında kendini sürekli hatırlatmıştı.
Aradan geçen yılların okulumuzla ilgili duygularımızı erozyona uğratmadığını düşünüyorum. Okulumuza olan sevgimiz tazeliğini koruyor.
Eşimle birlikte, bugün okulun önünde yürüyüş yapma fırsatı bulduk. İkimiz de duygulandık. Önceki yıllardan farklı olarak okulun ön cephesi boyunca, boğaz kenarının balık tutan vatandaşlarla dolu olduğunu gördük. Önceki dönemde balık tutanlara müsaade edilmezken, bugün tarihi bina boyunca, vatandaşların yolun boğaza yakın tarafına araçlarını park ettiklerini, hatta ailece gelenlerin portatif sandalyeleri ile minik piknik manzarası oluşturduklarına tanık olduk. Bekli de bundan sonra alışmamız gereken tabloya ilk defa şahit olduk. Sonuçta “tarihi bina ve içinde yetişen yeni nesil Anadolu insanının bir parçası değil mi?” sorusunu kendimize sorduk. Vatandaş olarak okulun önünden yürüyüş yapılabiliyorsa, çevreye rahatsızlık vermeyen diğer faaliyetlere de alışabileceğimizi düşündük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder