İlk günü unutmak mümkün mü? Babamın beni nizamiyede bıraktığını sanmıştım. Ne olduğunu dahi anlamadan kalabalık bir grubun içinde akıntıya kapılmış, elimde haki elbiseler, epeyce büyük numaralı postallar ve daha birçok malzeme kucağımızda kendimi banyoda bulmuştum. “Yıkanın” komutu verildi mi, hatırlamıyorum. Yıkandıktan sonra elbiselerimi üzerime giymeye çalışırken babamı karşımda bulmuştum. Babam o zaman girilmesi pek mümkün olmayacak yerlere kadar gelmiş beni bulmuştu. Sevinip sevinmediğimi hatırlamıyorum. Babamla beraber gittiğimiz terzide elbiseler vücuduma göre küçültülmüş, botlarım biraz daha uygun olanlarla değiştirilmişti. Biraz zaman geçtiğinde akşam yemeğini diğer çocuklarla yediğimi, yemekten sonra boğazı gören bir yamaç kıyısından aşağıdaki bahçeleri, aşina olmadığım bir şekilde suları yararak ilerleyen büyük gemileri seyretmeye başlamıştım. İşte o sırada yavaş yavaş arkadaş edinmeye başlamıştım. Ülkenin her tarafından çeşitli aksanlarda konuşan çocuklar. Aynı zamanda şimdiki yarım asırlık arkadaşlarım. Sonradan anlayacaktım ki; okula ilk kayıt yaptıranların içindeydim. Eylül ayının sonlarına doğru, dersler başladıktan epeyce sonra okula yeni katılanlar olmuştu.
İlk bir iki günün devamında Alemdağ’daki kampa gittik. Kamp konusunda efsaneler duymuştuk. Tüfeklerimiz olacaktı. Kamp ormanlık alanda olduğundan domuzlarla karşılaşacaktık. Yirmi kişinin kaldığı büyük bir çadırda geceleyecektik. Kampın ilk gecesi uykunun tatlı anlarından birinde kaldırıldık, nöbete gidiyormuşuz. Bizi nöbet yeri diye bıraktıkları yerde, ne yapacağımızı bilmeden elimizde tüfekle sabırla bekledik. Karanlığın içinde her gölge, her yaprak hışırtısı domuzların saldırısı gibi göründü.
Bir süre sonra okula geri döndük. Her geçen gün sayımız artmış, beş yüzlü rakamlara ulaşmıştık. Üç sene sürecek serüvenimiz başlamıştı Yıllar sonra aynı
ortamla her buluştuğumda; kutsal bir yerde duyulabilecek ağırlıkta maneviyat dolu bir ruh hali bütün benliğimi sarıyor. Okulumun duvarları, tarihi çınarları, dersliklerimiz bizimle konuşuyor. İçimden bir ses “duvarların bile ruhu var” diyor. Boğaz Köprüsünden her geçtiğimde başımı o tarafa dönüyorum. Okulum; özlem duyduğum tatlı anılarımdan biri olarak kalmaya devam ediyor.
ortamla her buluştuğumda; kutsal bir yerde duyulabilecek ağırlıkta maneviyat dolu bir ruh hali bütün benliğimi sarıyor. Okulumun duvarları, tarihi çınarları, dersliklerimiz bizimle konuşuyor. İçimden bir ses “duvarların bile ruhu var” diyor. Boğaz Köprüsünden her geçtiğimde başımı o tarafa dönüyorum. Okulum; özlem duyduğum tatlı anılarımdan biri olarak kalmaya devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder